25 Ocak 2011 Salı

Oy Kamilim Kamilim


Uyuyamıyorum ben ya u-yu-ya-mı-yo-rum! 
Pandalı uyku gözlüğümü takıyorum yok, nesquikli ılık sütümü içiyorum yok, alternatif tıbba başvuruyorum papatya çayı demliyorum yok yok yok! Artık son çare koyun sayıcam; bi çiftlik satın alıyorum, içine tavuk, inek, keçi, koyun allah ne verdiyse dolduruyorum, çevresini çitle çeviriyorum ki kaçmasınlar. Sonra bi bakıyorum aman tanrım şirin kulübemin şirin rengiyle çitlerin rengi olağanüstü uyumsuz. Alıyorum elime fırçayı çitleri bi güzel boyuyorum. Hıh? Az önce kulübe mi dedim? Yok yok kulübede yaşamak kim ben kim derhal kaçak kat çıkıyorum üstüne. Yetmez kenarlarına da çıkıyorum arka bahçeye de bi havuz, girişe mermer sütunlar filan ev yıkılıyo. E ev var ortam var çağırıyorum bizimkileri havuz başında partilicez sabaha kadar. Çağırıyorum Patricia Kadın’ı, tembihliyorum bize kanepe felan yapsın. -Hem ben yanında bişi olmadan içemiyorum midem yanıyo benim.- Derken havuzun etrafında bi bağrışmalar bi panik. Meğersem bizim tavuklardan biri havuza düşmüş. “Aman yareppi bunları tamamen unutmuştum ben! Ne işleri var bu hayvanların havuz partimde” Emektar uşak Alfonso’ya sesleniyorum hemen; “Çabuk bunları dışarı çıkar yoksa, yoksa aklımı çıldırıciim!” Alfonso başlıyo tek tek onları çitten atlatmaya. Biir, ikii, üüç, döört, beeş, altıı, …, dohuzbindohuzyüzdohsanyedii, -simdi bunları salcağımıza çayıra, kırpsak ya- ,dohuzbindohuzyüzdohsanseğz - kazak neyin örülür ki bundan-, dohuzbindohuzyüzdohsandoğuz… -Evde kanepe için zeytin ezmesi kalmamış hanımım-
“?!..Git başımdan Patricia Kadın, söyle Seyit Efendiye bi koşu alıversin bi zahmet allamyareppim ya. Neyse dohuzbindo!? Hassiktir!”

Gel gelelim bu hale nasıl düştüğüme... 
“Nasıl olcak sınavlarını çalışmak için son güne bırakırsan olcağı bu” diyen annemin sesini duyar gibiyim. O zaman çaktırmadım ama evet durum aynen de bu genşler. Hayır, yetişmicek çünkü sabaha kadar çalışmam lazım, 7 fincan kahveyi dayıyorum oh mis, deliksiz uyuyorum valla sabaha kadar. Sabah bi kalkıyorum sonra “ananı ski sınavım vardı benim dana gibi uyumuşum bide” oluyorum. -Gerçi çalışmakla çalışmamak arasında 2 puan oynuyo alt tarafı- ama olsun bu işte bi terslik var yinede. Ne zaman sınavlar bitiyo benim uykular kaçıyo. Ondan sonrada “aman sabahlar olmasın” mode ‘on’.

İşte böyle ağız tadıyla bi koyun sayamamaktan sıkıldığımda; ya internette eyleşiyorum yada kaçırdığım dizilerin tekrarı oluyo - elimde muhtemelen bi dondurma kovası – depresyon modunda takılıyorum sabahlara kadar. Ordan oraya zaplarken en çok, fatmagül’ün suçu ne –ki o dizinin adı bence Kerim’in suçu ne olmalıydı. Ona çok üzülüyorum ben.-  bi de “muhteşem sülüman” çıkıyo. İşte bu! Entrika nerde ben ordayım bebeğim^^
E ama tabi bu da insan bünyesi sonuçta kaldıramıyo bu kadar ihtirası entrikayı, acıkıyorum, yiyorum da yiyorum ondan sonra. Fit ve diri vücüdüm da bu durumdan nasibini alıyo tabiî ki ama benim zerre kadar umrumda olmuyo, çünkü yalnızca işime geldiği zaman benimsediğim polyanna stili felsefem tam zamanında devreye giriyo ve “aman iyiki bi totom var ki büyüyo” diyorum:) Ya da mesela ideal kilomu hesaplarken cinsiyetimi erkek yaparsam normal, kız yaparsam 2 kilo fazlam çıkıyo. “bu feysbuk düpedüz cinsiyet ayrımı yapıyo canım” diye düşünüyorum. “yoksa ben normalim hacı esas yemezsem kan şekerim düşüyo benim ellerim felan titriyo sonra, hem can boğazdan gelir be ko götüneee” diyorum dolapta üşümesine kıyamadığım intensimi yerken.

Hayat felsefem, kumandam, dondurma kovam ve ben mutluyduk. Taa ki; sevimsiz ilkokul arkadaşlarımdan birini görene dek. Hani öyle vardır ya “vay, sümüklü selim hiç değişmemişsin ha kerata. Vay keraneci ibo …” tarzda seviyesiz muhabbetler. Hah işte ondan. Bende yürüyorum geçenlerde markete gidicem. Kıçım arabaya yapıştığı için pek yürümem normalde ama o lanet gün hadi dedim bi hava alıyım bari bunaldım otur otur evde. Tam yolu yarılamıştım ki karşıdan biri gevşek gevşek sırıtarak geliyo; bizim "hafif kırık" Kamil. Görsem mi görmesem mi selam versem mi vermesem mi derken;
  “Canım yaa, naaber?”

  “Aaa bah hele şu işe sen gel bunca sene sonra ay tesadüfün böylesi dimi hehe” filan gibi bişiler geveliyorum. “İşte iyilik okul felan nolsun senden naber?”

  “Amaan işte uğraşıp duruyoruz. Du bi bakiyim sana ayol. Hiç değişmemişsin kız, şişmanlamışın ama biraz pörtlerin çıkmış ay Allah karetmesin seni ahaha”

  “Efendim!?”
---
Ama oldumu şindi bu, psikolojimin içine ettin be kelebeğim yaa. Gözlerim adeta böyle dolu dolu oldu.  Bu arada da beynimin savunma mekanizması falan da deli gibi çalışıyo düşüncelerim ordan oraya uçuşuyo;

  “Hayır ben zaten su içsem yarıyo öyle bi bünyem var yani. Zaten de benim kemiklerim iri, istesem de sıfır beden olamıyorum. Hatlarım da yuvarlak benim. Hem en büyük problem de bu zaten hacı; olduğumdan da kilolu gözüküyorum ki ben. Napabilirim yani hayretbişi.”
demeye  hazırlanıyordum ki:
--

  “Sen de leş gibi kokuyon biliyünmü. ” deyiverdim birden! "Ceset falan mı yedin sabah." -Çok gerildim aslında ona ama güya şive yaparak ettiğim lafı şirin gösterdiğimi falan sanıyorum yinede-

Bi an buz gibi baktık birbirimize. Savaş baltalarını çekmiş iki kızılderili gibi sakin, temkinli birbirimizin hamlesini bekledik. Ve sonra:

  “HAHAHA. Espri anlayışından da hiçbişi kaybetmemişsin maşallah”
  “Ayol mersi şekerim:)”

Durdu durdu, ardından yıkıl karşımdan yelloz karı dercesine baktı bana.

Ahah kazanan ben olmuştum anlaşılan:) Bu seviyesiz muhabbetten başım dik, alnım ak çıkmıştım. Ancak gittiğim alışveriş merkezinden bi kucak dolusu eski dostum eti formlarımla döndüm eve. E o kadar da olcak artık:)



Ps: Hayır sen zaten ne münasebet benim kilolarım, yandan fırlamış pörtlerim hakkında yorum yapabiliyosun ki sevimsiz. Kokuş dur şimdi, yumoş…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

diyen g. yorumu okuyucularına bıraktı...